MÜSÂHİPSİZ (YOL KARDEŞSİZ) ALEVÎ OLUNMAZ

MÜSÂHİPSİZ (YOL KARDEŞSİZ) ALEVÎ OLUNMAZ

Prof. Dr. Osman Eğri

Alevîlik inancını, yolunu asırlar ötesinden bugünlere kadar taşıyan en önemli âdâb-erkândan birisi de “müsâhip”liktir. Buyruk ve Erkânnâme gibi Alevî Bektâşî kaynakları ve cemlerde sohbet yapan dedeler müsâhipliği, İslam Tarihindeki Muhammed-Ali kardeşliğine dayandırırlar.

Mekke’den Medîne’ye hicretten sonra beşinci ayda Hazreti Muhammed (s.a.v.) hicret eden Mekke’li (Muhâcir) ile onlara yardımcı olan Medîne’li (Ensâr) bir kişiyi aileleri ile birlikte “kardeş” ilan etmiştir. Buna İslâm Tarihinde “muâhât” (kardeşleştirme) denmektedir.

Kendisine de amcasının oğlu ve damadı olan, çok sevdiği Hazreti Ali’yi kardeş olarak seçmiştir. Bu esnada da ona hitaben; “Ey Ali! Sen dünyada da âhirette de benim kardeşim, velîm, vezîrim ve vasîmsin.” buyurmuştur. İşte Alevîler asırlardır Anadolu’da bu kardeşliği erkânın en önemli bir parçası haline getirerek yaşatmaya devam etmektedirler.

Müsâhip olmak isteyen tâlipler, bu isteklerini bağlı bulundukları ocağın dedesine haber vererek bir “Müsâhiplik Cemi” düzenlenmesini sağlarlar. Bu cemde dede “kurban tığlayarak/tebkirleyerek” duâlarını, telkinlerini verir ve müsâhip olurlar. Bu kardeşlik ölene kadar devam eder. Biri ölürse diğerine “dul müsâhip” denir. Müsâhip edinmeden ölen bir tâlibin yedisi veya kırkında yapılan “Dârdan İndirme Cemi” yerine getirilmez. Yani “Allah’tan rahmet ve mağfiret üzere olmasının dilendiği” Dâr Duâsı okunmaz.

Müsâhiplerin malları, mülkleri, evleri, bağ ve bahçeleri tıpkı Medîneli Müslümanların arasında olduğu gibi ortaktır. Hayat boyu maddî ve manevî olarak birbirlerine yardımcı olurlar, çoluk çocuklarına sahip çıkarlar. Bir müsâhip, bir suç işlese dede tarafından sorgusu müsâhip kardeşinden sorulur. “Neden kardeşinin bu duruma düşmesine seyirci kaldın? Neden ona hayır-hahlık yapmadın?” denir. Bir müsâhip diğeriyle “Ağustos sıcağında tülbent kuruyuncaya kadar” dargın kalamaz.

Müsâhiplik sosyal yardımlaşma yönü bir tarafa, manevî niteliği daha da önemli olan bir uygulamadır. Bir insanın gerçekten iyi ya da kötü olduğu, dostuna, kardeşine, kolu-komşusuna veya akrabalarına nasıl davrandığından anlaşılır. Müsâhiplik gerçek bir dostluk örneğidir. Hazreti Ali’nin “İnsanların âcizi bir ömür yaşayıp da bir tek dost kazanamayandır. Ondan daha âcizi ise kazandığı dostunu kaybedendir.” sözü müsâhipliğin insan hayatı açısından anlam ve değerini çok daha güzel anlatmaktadır.

Müsâhiplik kavline (sözüne) giren kişi aslında kendisini kendi eliyle bir sınava tabi tutmuş olmaktadır. Fedâkârlık, yardımseverlik, yemeyip yedirme, giymeyip giydirme konularında göstereceği kararlılık veya ihmal artık her seneki “Görgü Cemi”nde dede tarafından sorgulanacaktır. Müsâhipliğin hak ve hukûkunu gözetip gözetmediği değerlendirilecektir. Mü’min kardeşine ayna mı olmuştur, yoksa sırtını mı dönmüştür. Dostuyla olan muhabbet bağını güçlendirmiş midir, yoksa kopartmış mıdır?

Pir Sultan Abdal deyişinde bir müsâhibin, müsâhip kardeşinin isteğine olumlu cevap vermediği zaman Muhammed Ali’in şefâatinden mahrum kalacağını haber vermektedir. Kardeşinin gönlünü kıran, isteğine kayıtsız kalan müsâhip yolunu eğriltmiş, sarpa uğratmış demektir. Bunu “söyleyen Muhammed, dinleyen de Ali’dir.” Pir Sultan Abdal bu ifadesiyle müsâhipliğin tarihi kökenine de dikkat çekmiş olmaktadır.

Müsâhibin müsâhipten malını ayırması, kaçırması, kardeşine mana (bahane) bulması, onu kötülemesi, kötü bir söz söylemesi âhirette de dünyada da kaybetmesinin sebebidir. Müsâhibiyle bozulan/bozuşan Hakk’a savaş açmış demektir.

Müsâhiplik öylesine bir “sosyal sözleşme”dir ki asırlarca Anadolu’daki aileleri birleştirmiş, kenetlemiş, dedelerin manevî kontrolüyle insanları iyiliğe, doğruluğa, şefkat ve merhamete yönlendirmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin “bir olalım, diri olalım, iri olalım” sözü bir temenni olmaktan öteye geçmiş, Alevîliğin olmazsa olmaz bir parçası haline gelmiştir.

AŞK OLSUN MUHAMMED-ALİ KARDEŞLİĞİNİ YAŞATANLARA!

AŞK OLSUN MÜSÂHİPLİĞİN HAKKINI VERİP HAKK’IN RIZÂSINA ERİŞENLERE!

GERÇEĞE HÜÜ MÜ’MİNE YÂ ALİ!

Hak, Muhammed, Ali üçü bir nûrdur

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Birisini Hak bil üçü de birdir

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhip mürîde demese beli

Ona şefâat etmez Muhammed Ali

Dünyada, ahrette eğridir yolu

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhip müsâhiple nice bozula

Sakın, defterinde lanet yazıla

Balı sönmüş arı gibi sızıla

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhip müsâhiple malın ayıra

Şâh-ı Merdân durağına duyura

Yedi tamu nârı ona buyura

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhip müsâhibe bulsa mana

Onları sürerler karanlık hana

Yüzü kara, gitmez ulu divana

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhibe söylese kem sözünü

Cehennem kalbinden karadır yüzü

Dünyada, ahrette eğridir özü

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Müsâhiple bozulan Hakk’a kanlıdır

Atasiyle bozulan Peygambere kinlidir

Mihmânla bozulan yedi dinlidir

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Tâlipler, almayın akça faizi

Münkirin dünyada karadır yüzü

Müslim bacılar geymeyin kırmızı

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali

Hak da bir kuluna eylerse nazar

Kalem neyler, divit neyler, hep yazar

Abdal Pir Sultan’ım güherler düzer

Söyleyen Muhammed, dinleyen Ali