KERBELÂ NEDİR?

KERBELÂ NEDİR?

Prof. Dr. Osman Eğri

Kerbelâ; zâlime, yalancıya, hileciye, helalleri bırakıp harâmları yiyene, âhireti bırakıp dünyanın peşinden koşana, sadece kendi ailesini, sülalesini, kabilesini, milletini, meşrep ve mezhebini düşünüp onları koruyup kollayana, mal, mülk, makâm ve mevkî hırsından dolayı masum insanlara çamur ve iftira atana, fakir, yetim, kimsesiz, aç ve açıkta kalanları unutarak, onları görmezden gelerek zevk ü sefâ, eğlence ve şatafat peşinde koşana, hak ve hukuk tanımayana, zengini, varlıklıyı, güçlüyü tutup zayıfı, fakir ve fukarayı ezip dışlayana, kadınları köleleştiren ve onlara eziyet edene, dini insanları kandırmak, aldatmak ve çevresinde kitle oluşturmak için kullanana, şefkat, merhamet, insaf, vicdan gibi duyguları bir kenara iterek kin, nefret ve düşmanlıkta aşırıya gidene, tüyü bitmedik yetimlerin haklarını israf ile saçıp savurana, kısaca saâdet asrından cehâlet asrına dönüş yapmak isteyen yezide başkaldırmak, Allah ve Peygamber hakkı için, Kur’an ve Ehl-i Beyt hatırı için ona “dur” demektir.

Kerbelâ; bir Peygamber torunu olarak öleceğini, can vereceğini bile bile haklı davasından vaz geçmemek, zâlime, azgına, düşküne biat etmemek, boyun eğmemek, zilletle yaşamaktansa izzetle şehâdeti tercih etmektir.

Kerbelâ; tevhîdin şirke, adâletin zulme, hürriyetin esârete, yetmiş iki millete bir nazarla bakmanın kafatas milliyetçiliğine, ilmin cehâlete, imânın gümâna (şüpheye) kalp ve rûhun nefis ve şeytana, hakkın bâtıla, hasın hama, mazlûmun zâlime geçit vermemesidir.

Ölüm korkusuyla yaşamak yerine, şehâdet coşkusuyla ölümü karşılamaktır. Kerbelâ; evlâd ü iyâline, yârân ve ahbâbına, dava ve yol arkadaşlarına, ümmet-i Muhammede bir cesaret ve kahramanlık destanı miras bırakmaktır.

Kerbelâ; âlimlere, âriflere, âşık ve sâdıklara yeşil bir kandil, kırmızı güllerden yapılmış parıldayan bir çelenktir. İmâm Hüseyin evlâdı ve yârânı ile günlerce açlık ve susuzluk çekerek şehâdet vermiştir ama mü’minlerin gönüllerini Kevser ırmağıyla buluşturmuştur.

Fâtıma Anamızın şefâatini umarak gözyaşı döken mü’minlerin akıttıkları her bir damla, sadece İmâm Hüseyin’e taraf olanların içebileceği Kevser şerbetinin kaynağıdır.

Kerbelâ için çekilen “âh”lar Allah aşkının sesi, “inlemeler” âriflerin nefesi, okunan mersiyeler ise Hakk yolunda dâim olan sâdıkların gönülleri buran lâhûtî bestesidir. Kerbelâ, kıyamete kadar gelecek olan Hakk ve hakîkat tâliplerinin pusulasıdır.

Kerbelâ; alçalmak yerine aç kalmayı tercih eden seyyidlerin zaferidir. Zâlime dalkavukluk etmektense ömrünü çöllerde sürgünde geçirerek Hakk’a yürüyen Ebû Zerr’lerin haklı gururudur.

Kerbelâ; Sıffin’de Kur’an sayfalarını mızrak uçlarına taktıran Muâviye’nin değil, Kur’ân’ı akıl ve kalplerle buluşturan İmâm Ali’nin yârenliğini tercih ederek şehid olan Ammâr bin Yâsir’lerin iftihârıdır. Sıffin’de İmâm Ali’nin safında haksızlığa başkaldırıp şehâdet şerbetini içen Veysel Karânî’nin övüncüdür.

Kerbelâ; ilâhî aşk potasında erimek, Allah’ın sonsuz rahmet deryâsında yeniden dirilmektir. Gerçek erenlerin tapusu, hakîkat mesleğinin kapısıdır. Aşk için cânını veren bulmaz mı Cânan’ını? Hakk için kânını döken bulmaz mı Rahmân’ını?

Binlerce salavât Muhammed Mustafâ, İmâm Hüseyin ve Âl-i Muhammed’e…

Lanet olsun zâlim yezide…