İYİLİKLER KÖTÜLÜKLERİ SİLER SÜPÜRÜR…

İYİLİKLER KÖTÜLÜKLERİ SİLER SÜPÜRÜR…

Prof. Dr. Osman Eğri

İnsanlığın başına gelebilecek en büyük felaket iyi insanların iyilik yapmayı bir kenara bırakıp kendi rahatlarını düşünmeye başlamalarıdır. Çünkü kötülüğü ortadan kaldırabilecek yegâne şey, iyi insanların iyilik yapma konusunda gösterdikleri cesaret ve kararlılıktır. Hayırlar “fetih” olacak ki şerler “def” olacak değil mi?

Hiçbir mücadele yapmadan kötülüklerin sona ereceğini beklemek; su içmeksizin susuzluğun geçmesini sanmak gibi bir şeydir. Allah’ın kötülükle mücadele işini bizzat kendisinin üstlenmeyip onu iyi insanlara bırakmasının hikmeti; iyi ve güzel insan olmanın yolunun da bu mücadele direncinden geçiyor olmasıdır.

“İyilikler kötülükleri siler süpürür. Bu, anlayanlara bir öğüttür.” (11/114) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Gül satan güleryüzlüler, gülbenk çeken şirin sözlüler yapageldikleri iyilik hareketini bir kenara bırakırlarsa, meydân yollara diken saçan asık suratlılara kalmış demektir.

Bir Bektâşî Erkannâmesi’inde üzerine gübre saçılan toprağın, gübreyi “necâset (pislik)” diyerek dışlamadığı, onu içine alıp zaman içerisinde dönüştürüp toprak haline getirdiği ve nihayetinde gübrenin atıldığı o topraktan gül çıktığı anlatılır.

Aşık Veysel’in “Sen toprağı kazarsın kazma ile, bel ile; o seni karşılar bir tutam gonca gül ile” ifadesi de toprağın kötülüğü iyiliğe dönüştürme, kötülükleri yok edebilme özelliğini ifade eder. Toprak gönüllü bir can üzerinin kazma ile, bel ile kazılmasına da, içine gübre atılmasına da darılmaz, çevresine gül dağıtmaktan asla vazgeçmez.

Toprağın babası (Ebü’t-Türâb) lakabının ve “Tahammül bütün kötülüklerin mezarıdır.” sözünün sahibi İmâm Ali, kötülüğü iyilikle savan “er” kişidir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermek bu nedenle her kişinin kârı olarak kabul edilmiştir. Ali gibi olmak için şeriattan hakikata kadar giden yolda bir nefis savaşına ihtiyaç bulunmaktadır.

İnsanı “iyi” yapan iyiliği hakim kılmak için yaptığı mücadeledir. Mücadeleyi bırakan kişi, iyi olma özelliğini de kaybeder. İnsanı bu mücadeleden alıkoyan yegâne şey ise rahata düşkünlük ve nefsin isteklerine kulak vermektir.

Bütün Peygamberlerin hayatı “iyilik” yaparak kötülük yapanların tahribatlarını bu şekilde önlemekle geçmiştir. Ömrünü hayırların fethi için çalışmakla tüketmiş olan Hünkar Hacı Bektaş Veli, belli ki bu yüzden insanlara hep “İyiliğim!” diyerek hitap etmiştir. O bir köşeye çekilmeyi terk edenlerin önde gelenidir.

Bu iyilik mücadelesi için bir planınız yoksa “hayatınızın bir anlamı da yok” demektir. Hayata anlam kazandıran ve bizleri mutlu kılan şey; zamanımızı, maddi imkanlarımızı ve benliğimizi iyiliğe adamaktan başka bir şey değildir.

Bir yetimin başını okşamayan, zulme uğramış insanların hakkını savunmayan, fakir-fukaraya yardım etmeyen, kimsesizlerin kimsesi olmayan, hakları ellerinden alınmış garip ve çaresizlerin sesi, nefesi olmayan bir birey vicdanı ile birlikte insanlığını da kaybeder.

Depremde yıkılmış bir binanın yanından geçerken göçük altından gelen “Sesimi duyan var mı?” cümlesini işittiği halde hemen harekete geçmeyen bir kişi ne kadar insan olabiliyorsa, zayıf ve çaresiz olduğu için adalet bekleyen ve zalim despotların çizmeleri altında ezilen birisinin feryadına kulak tıkayan birisi de o kadar insanlıktan haberdardır.

Yaşasın yüreğindeki iyiliğin sesine kulak verenler! Yaşasın iyilik yaparak kötülüğü silip süpürenler!