Prof. Dr. Osman Eğri
Hacı Bektaş Velî’ye göre “Allah aşkı cana hareket getirir.” Can bu aşkla “ben”liği yok edip kalpte sadece “Hüü”yü bırakmanın coşkulu bayramını yaşar. Cem boyunca ikilikten, kibir ve gururdan, kin, nefret ve haset duygularından, nefsin esaretinden kurtulan ve “Hakk’ın birliğine” ulaşan can yana yana, döne döne “Allah Allah” der ve bunu adeta tüm dünyaya ilan eder. Semah Hakk aşkının beden dilidir.
Semah sırasında aşkın hareketi gönülden başlar ve rûha kadar ulaşır. Buyruk kitaplarında anlatıldığına göre; “Semah, gönülde tesir bıraktıktan sonra etkisi dimağa ulaşır. Akla haber verir. İlhâma benzer bir muhabbet hasıl olur. Gözlerinden yaşlar akar. Böylece semahın tesiri rûha erişir. Ruh öyle bir hale gelir ki, kalb geldiği âleme yeniden pervâz eder (uçar). O an, tâlipten irâdesiz medih ve feryadlar kopar. Bu semah, Allah’ın Rahmet’ini celbeder.”
Semah başka bir ifadeyle Allah’a olan inancın, kalpteki imân ve ikrârın dışa vurumudur. “Hakk aşkıyla dönenler, ölseler de Hakk’tan ve hakîkat yoluna mürşitlerine verdikleri ikrârdan dönmezler.” Gözleri ve gönülleri öylesine ilâhî aşka doymuştur ki ayaklarının altında yanan ateşi dahi görmezler.
Peşlerinden Firavun dahi gelse gittikleri yollarından dönmezler. Kızıldeniz’e “Allah” deyip girmekten çekinmezler. İmâm Hüseyin’in, Seyyid Nesîmî ve Hallac-ı Mansûr’un kaderini bile paylaşsalar, başlarını verir, derilerini yüzdürür ama Pir Sultan gibi “dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” derler ve bildikleri doğruları söylemekten çekinmezler. Semah; kişinin böylesi bir aşkı cem sırasında kendisine ispat etmesi, insana yakışır bir özsaygıyı kazanmasıdır. Bu yüzden de cemdeki on iki hizmetten birisi olmuş Alevî kimliği ile de bütünleşmiştir.
Semah sırasında dervişin dönmesi, değirmen oluğundan su akarken değirmen taşının dönmesine benzetilmiştir. Dervişin gönlüne boşalan, “ilâhî aşk”tan başka bir şey değildir. Semah öyle olmalıdır ki, derviş semah esnasında ateş içinde olsa yanmamalı, su üzerinde olsa batmamalıdır. İbrahim Peygamber misali; Hakk aşkına yananlar, Nemrut’un yaktığı ateşte yanmazlar.
Seyyid Nizamoğlu’nun nefesinde nitelendirdiği gibi; semah dönen canlara ay ve güneş, Kabe’de dönen hacılar, gökyüzündeki melekler, döne döne akan ve taşan, çağlayıp menziline koşan sular eşlik ederler. Bu anlamda semah âlemle bütünleşmek, evrenin aşk diline bir nevi tercüman olmaktır. Zerreden (atomdan) kürreye (gezegenlere) kadar her varlığın maddî yapılarıyla yer aldıkları ilâhî aşk korosuna aktif bir katılımdır.
Semah gürûh-ı nâcî (Ehl-i Beyt’in gemisine binip helâk olmaktan kurtulanlar)ye karışmış olmanın, çokluktan birliğe, gurbetten vuslata, nefisten rûha, şeytandan Rahmân’a, yezidden Hüseyin’e, zâlimden mazlûma, münâfıklıktan mü’minliğe, hamlıktan olgunluğa kanat çırpmaktır. Turna misali uçmak, Allah’ı görüyor gibi inanan, hicrette gözünü kırpmadan Hazreti Muhammed’in yatağına yatan yiğitler Şâhı Ali gibi olmaktır.
“Bism-i Şâh Allah Allah! Semahlarınız dergâh-ı Bârî’de kabul ola. Gittiğiniz semahlar, yapılan zikirler ve cümle hizmetler kabûl ola. Allah, cümle kusûr ve günahlarımızı bağışlaya. Doğru yoldan ayırmaya, Şeytan’ın şerrinden, kötünün mekrinden, münâfığın fenâlığından koruya. Gerçeğe Hüü, mü’mine yâ Ali…”
Bir dertliyem derdim vardır
Ya ben nice dönmiyeyim
Herdem işim âh u zârdır
Ya ben nice dönmiyeyim
Aşk odu yürekte yanar
Beni gören mecnûn sanar
Gökyüzünde ay gün döner
Ya ben nice dönmiyeyim
Gel şekki gönülden gider
Müminlerde inkâr nider
Meleklerde arş devr eder
Ya ben nice dönmiyeyim
Biziz ümmet-i nâcîler
Din yolunda duâcılar
Kabe’de döner hacılar
Ya ben nice dönmiyeyim
Bu sırra münkirler ermez
Dost yolunu körler görmez
Çarh-ı felek döner durmaz
Ya ben nice dönmiyeyim
Yeller eser deniz coşar
Irmaklar dağlardan aşar
Döne döne sular taşar
Ya ben nice dönmiyeyim
Seyyid Nizamoğlu tek dur
Münâfığın işi şektir
Evvel âhir dönmek haktır
Ya ben nice dönmiyeyim
İlgili