ALEVÎLİKTE MİHMÂN (MİSAFİR) MUHAMMED ALİ VE HIZIR’DIR

ALEVÎLİKTE MİHMÂN (MİSAFİR) MUHAMMED ALİ VE HIZIR’DIR

Prof. Dr. Osman Eğri

Anadolu’da hangi Alevî köyüne gitseniz aç veya tok olduğunuz sorulmadan; “Mihmân kardaş safâ geldin merhaba!” denir ve hemen önünüze bir sofra kuruluverir. Bu yüzden eskiden bu yana devlet memurları, kamu işçileri mola saatlerini Alevî köylerine denk getirmeye dikkat ederler. Nerden geldiğiniz, kim olduğunuz, makamınız, mevkiiniz, ırkınız, meşrebiniz, mezhebiniz sorulmaz. Çünkü kim olursanız olun, siz Alevî inanç ve geleneğine göre mihmân (misafir)sınızdır.

Alevîlik’te “mihmân Muhammed Ali’dir”. Gelen misafir Muhammed Ali gibi ağırlanır. Gideceği zaman da Muhammed Ali gibi salavâtlanır. Yani arkasından Hazreti Muhammed ve O’nun tertemiz Ehl-i Beyt’i adına salavât okunur. Evde bulunan en değerli ve taze yiyecek ve içecekler misafire ikrâm edilir. Evde büyük küçük herkes misafir için seferber olurlar. Herkesin yüreğini sevinç ve mutluluk kaplar.

Kul Himmet deyişinde bir Alevînin misafir geldiğinde yaşadığı sevinci dile getirmektedir. Misafiri gördüğünde “gönlü şâz” olan yani sevinçle dolan bir Hakk tâlibi, gönlünde gam ve kasavet varsa onu atar, Allah’a ettiği duâ kabul olduğu için şükreder. Kul Himmet’e göre; misafir Hızır’dır ve bereketiyle gelir.

Misafir gelmeyen ev, Hakk’ın zulmettiği bir hanedir. Burada zulmü iki şekilde yorumlamak mümkündür. Birincisi; Allah o eve bir musibet veya felâket takdir ettiği için misafir göndermiyordur. Bu nedenle hane sahibi eve misafir gelmeyince; “acaba başımıza kötü bir şey mi gelecek?” diye hayıflanmaya başlar. İkincisi; zulüm cehâlettir. Hane sahibi Alevî kendisine şöyle sorar: “Acaba ilim ve irfânda, âdâb ve erkânda bir eksiğimiz, kusurumuz mu var ki evimize misafir gelmez.”

Zulümle “zulmet” aynı kökten gelmektedir. Zulmet; karanlık demektir. Misafir girmeyen ev ışığın nûrundan mahrum kalmış, karanlığa bürünmüştür. Misafirin “Taşsın dökülmesin, artsın eksilmesin. Hakk Teâlâ Halil İbrahim bereketi versin.” duâsı gönülleri aydınlatan bir çerağdır.    

Kul Himmet’in ifadesine göre; evine misafir gelmeyenin ektiği de bitmez. Çünkü Hakk Teâlâ ona merhamet etmez. “İyilik görmenin yolu, iyilik yapmaktan geçmektedir.” Bu nedenle Alevîler, niçinsiz, nedensiz, koşulsuz, hiçbir beklentiye girmeden misafire ikrâm ederler. Mihmân uludur; ettiği bütün duâlar Hakk Dergâhında makbûldür.

Alevîler gönül hanelerini nasıl Allah oraya mihmân olsun diye kin ve kibirden, hased ve gıybetten temizliyorlarsa, taş veya tuğladan yapılmış evlerini de temizlerler. Bu temizlik maddî temizlikten ziyade manevî bir temizliktir. Alevînin evine mihmân olan bir can o hanede hasedin, gıybetin, kibir ve övünmenin çerini, çöpünü bulamaz. Muhabbet sırasında ya Hak âşıklarından bir deyiş veya nefes okunur, ya da Erenlerden bir menkîbe anlatılır. Yenilen rızâ lokmaları kadar, konuşulan hak sözler de gönülleri mesrûr eder.

Ayrıca misafir ev sahibinin gülüdür. Geleneğin en güzel yanı da bu olsa gerek. Misafir eve Hazreti Muhammed’in gül kokusunu getirir. Evi cennet bahçelerinden bir bahçe eyler. Misafirsiz ev gülü, bahçesi olmayan bir çöle benzer. Gönülleri çoraklaşmış insanların haneleri de çoraklaşır. Gülden nasipleri olmaz.

Yine mihmân gördüm gönlüm şâz oldu

Mihmân kardaş safâ geldin merhaba

Kalktı gam kasavet bahar yaz oldu

Mihmân kardaş safâ geldin merhaba

Dileyin Mevlâ’dan misafir gele

Yavan yaşık demen yüzünüz güle

Büyük küçük onu hep Hızır bile

Mihmân kardaş safâ geldin merhaba

Hakk zulm ettiği yere mihmân göndermez

Çağırır çabalar ektiği bitmez

Bu yola gidenler menzile yetmez

Mihmân kardaş safâ geldin merhaba

Mihman dedikleri gayet uludur

Mihmân ev sahibin gonca gülüdür

Mihmânımız Hak Muhammed Ali’dir

Mihman kardaş safâ geldin merhaba

Kul Himmet Üstadım tuttuğun gele

Mihmân nasibini getirir bile

Misafir Ali’dir öz nefsin dile

Mihmân kardaş safâ geldin merhaba

“Bism-i Şâh Allah Allah, Nimmet-i Celîl, bereket-i Halîl, şefâat-i Rasûl, inâyet-i Ali, himmet-i Velî ola. Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin. Hak-Muhammed-Ali bereketini vere. Yiyip yedirenlere, pişirip getirenlere nûr-i iman ve aşk u şevk ola. Dertlere dermân, hastalara şifâ ola. Lokmalarınız kabul ola. Yiyenlere helâl, yedirenlere delil ola. Gittikleri yerde kan ve keder görmeyeler. Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, On İki İmamlarin, On Dört Masum-ı Pâklarin, On Yedi Kemerbestlerin, Kırkların, Ricâlü’l-Gayb Erenlerinin ve Pîr Dergâhına yazıla. Hak saklaya. Hızır bekleye.

Gerçege Hüü, mü’mine yâ Ali…”