ALEVÎLİKTE GÖRGÜDEN/SORGUDAN GEÇMENİN KURALLARI

ALEVÎLİKTE GÖRGÜDEN/SORGUDAN GEÇMENİN KURALLARI

Prof. Dr. Osman Eğri

Alevîlik-Bektâşîlik bir tasavvuf yolu olması münasebetiyle, “ölmeden önce ölün”, “hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” anlayışını sosyal bir organizasyona dönüştürmüştür.

Alevîliğin toplumsal/hukuksal yanı ön plandadır. Tâlibler, müsâhibler, komşular ve karı-koca arasındaki ilişkileri düzenleyen, bu konularda yol gösteren, yaptırımlar getiren çok sayıda erkân ortaya çıkmıştır.

Alevî âdâb ve erkânında tâlibin yılda bir defa bağlı bulunduğu ocağın dedesinin görgüsünden/sorgusundan geçmesi gerekmektedir. Sorgudan geçemeyen veya görgü cemine katılmayan tâlibin sosyal statüsü düşer, çevresi daralır.

İşlediği günah ve suçun türüne göre eğer “düşkün” ilan edilirse içerisinde yaşadığı toplum tarafından tamamen dışlanır. Ta ki dede kurallara uygun bir şekilde “düşkünlükten kaldırma” cemi yapıncaya değin bu durum devam eder.

Her köyde haftalık cumalık cemlerin yanı sıra mutlaka yılda bir defa görgü cemi yapılması, tâliplerin görgüden geçmesi kuraldır. Erkannâme ve Buyruk türü yazmalarda bu konu ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir. Görgü erkânın gereğini yerine getirme konusunda hem mürşidden, hem de tâlibden samimi olması istenir.

Aşağıdaki satırlarda önemli uyarılar bulunmaktadır:

“Bir müsâhib tutup onun ile sırât-ı müstakîm (dosdoğru yol) üzere yola gidip malı, cânı birbirinize teslîm edip yılda bir kez Peygamber vekîli Cebrâîl’in ve Tanrı vekîli pîrin yamacına geçip kabirde, mahşerde olacak suâlleri pîr ona suâl ide. Ol kavl (söz), fiil her ne ise pîr i’lâm ide, bildire.

Eğer tâlib günâhını saklayıp haber verirse pîr âgâh olup dünyâ cîfesine (leşine) tama’ edip iyisin derse, pîrin başına ne gelir? Yalancı, kezzâb olur. Burada sorulup orada sorulmayıp diyen kullar Hazret-i Kur’an’da her ne buyurduysa onu temessük idüp (sımsıkı sarılıp) işleyün. Pîrin dîvânına, Hakk’ın dîvânına yüzü ak varayım diyen dört kapı kırk makâm her ne buyurduysa temessük idüp kendi kendini ıslâh itmek gerek.

Eğer tâlib günâhın saklarsa, yine mahşerde suâl olunur. Âdem Âdem’i ıslâh idemez. Rehber, pîr aralıkta vâsıtadır. Bir pîrin yamacına (karşısına) bir tâlib gelince bir tâlibe dise ki “seni âhirette yarlığadım (affettim), külli günâhından geçtim” dise, ol pîr dinden çıkar.

Ammâ şöyle dimek gerek: Tâlibin günâhını söyletip eğer ettiği günâh, günâh-ı safâ (küçük günah) yerden ise günâhına göre cezâsını virüp mürşidin buyruğundan her ne lâzım gelirse ona göre işleyip ol tâlibe tövbe verip Allâhu Teâlâ af eylemiş ola diyü duâ eyleye.

Eğer tâlibin ettiği günâh, günâh-ı kebâireden (adam öldürme, zinâ gibi büyük günâhlardan) ise onu yüze almayıp meydâna komayalar. Ancak onun da’vâsını mahşerde Azîzün zü’ntikâm (intikamı çetin) olan Allah icrâ ider.”

Aşk olsun, hesâbını âhirete bırakmayanlara! Göz aydınlığı olsun, Pîr/mürşidin huzûrunda yüzü ak, gönlü pâk, yardımcısı Hakk olanlara! Müjdeler olsun, dünyalık menfaatleri için âhiretini karartmayanlara…

Gerçeğe Hüü mü’mine yâ Ali…