Prof. Dr. Osman Eğri
Malesef toplumumuzda, Hazreti Muhammed’in (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) Ehl-i Beyt’ini, sevmek, onları anmak sadece Alevîlere mahsus bir duygu ve davranışmış gibi bir algı var.
Özellikle de Muharrem aylarında Alevîler, Kerbelâ’da şehit olan İmâm Hüseyin ve yetmiş iki şühedâ için on iki gün yas/matem oruçları tutuyorlar ve hüzünlerini gözyaşları içerisinde mersiyeler ve makteller okuyarak dışa vuruyorlar. Hazreti Hüseyin’in oğlu İmâm Zeynü’l-Âbidîn, Kerbelâ’dan sağ kurtulduğu için Muharrem’in on üçüncü günü şükür kurbanı tekbîrliyorlar.
Alevî Bektâşî âdâb ve erkânını hassasiyetle uygulayan cânlar, oruç tuttukları günler içerisinde Ehl-i Beyt Kerbelâ’da susuz bırakıldığı için su dahi içmiyor, İmâm Hüseyin’in mübarek başı kesilerek gövdesinden ayrıldığı için sofralarında bıçak vb. kesici aletlere yer vermiyor, hüzünlerini yaşamak adına bu günlerde süslenmeyi, aynaya bakmayı dahi terk ediyorlar.
Hazreti Hüseyin’in ve Kerbelâ şehitlerinin, daha doğrusu Hazreti Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin Sünnîler için hiçbir anlam ve önemi yok mu? Bir mü’min sadece Hazreti Muhammed’i (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sevip, Ehl-i Beyt’ini sevmese de, onları anmasa da olur mu? Veya onları severse Alevî mi olmuş olur? Yoksa Ehl-i Beyt’i de sevmek, Hazreti Muhammed’e (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) ümmet olmanın bir gereği midir?
“Cevâhirü’l-Ikdeyn” ve “Savâiku’l-Muhrika” adlı kaynaklarda şöyle geçmektedir: “Nebî sallallâhu aleyhi ve âlihî ve sellem’in (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun), ‘Bana ebter salât getirmeyiniz,’ buyurduğu rivâyet edilmiştir. ‘Ey Allah’ın Rasûlü, ebter salât nedir?’ dediler. Buyurdu ki: ‘Allah’ım, Muhammed’e salât et, diyorsunuz ve susuyorsunuz. Aksine, Allah’ım Muhammed’e ve Muhammed’in Âl’ine (Ehl-i Beyt’ine) salât et, deyiniz.”
Ebter; “soyu kesilmiş” anlamına gelmektedir. Hazreti Peygamber’in “ebter salât” ifadesini kullanmış olmasının nedeni; sanki kendilerinin soyu kesilmiş gibi salât getirilmesinin mahsuruna dikkatleri çekmek içindir. Nitekim Hazreti Peygamber’in soyu kızı Hazreti Fâtıma ve damadı İmâm Ali’den devam etmiş, İmâm Hasan’ın evlatları “şerîf”, İmâm Hüseyin’in evlatları da “seyyid” olarak isimlendirilmişlerdir.
Peki, vaaz, sohbet ve hutbelerinde Hazreti Muhammed’e (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) anlatıp da, O’nun tertemiz Ehl-i Beyt’ini anmayan, onlardan hiç bahsetmeyen hocalar da Allah Rasûlü’ne “ebter” muamelesi yapmış olmuyorlar mı? Veya Muharrem aylarında Ehl-i Beyt’i anmayı sadece Alevîlere bırakan Sünnîler, “Fâtıma benden bir parçadır.” “Ali bendendir, ben de Ali’denim.” buyuran Hazreti Muhammed’in azîz rûhunu rencide etmiş olmuyorlar mı?
Bu durumda Hazreti Muhammed’in (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) oğulları; İbrahim, Abdullah ve Kâsım çocuk yaşta vefat ettikleri için, O’na soyu kesilmiş anlamında “ebter” diyen Mekke’li müşriklerden ne farkları kalıyor?
Bilindiği üzere ibâdetlerde okunan “Salli/Bârik” duâlarında Hazreti Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât ve selâm ediliyor. Ancak hocalar tarafından, insanlara sadece duâlarında değil, inanç ve ahlâklarında da Ehl-i Beyt’in Kur’ân’la birlikte mü’minlere Hazreti Peygamber’in mirası olarak bırakıldığı malesef anlatılmıyor.
Allah, Alevî-Sünnî bütün mü’minleri Hazreti Muhammed’e (Allah’ın selâmı O’nun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) gerçek ümmet eylesin. O’nu, evlâdından ayırmayan, On İki İmâmların, seyyid ve şeriflerin kıymetini bilen, Ehl-i Beyt muhiblerinden kılsın. Eğer bir gün Sünnîler de Ehl-i Beyt’i seven, onları tanıyan inananlar haline gelirlerse, İslâm dünyasında çok önemli bir birlik-dirlik noktası tespit edilmiş olacak.
Dilerim ki Kur’ân mukâbelelerinin okunduğu Ramazan ayı, mü’minlerin Kur’ân’ın boyasıyla boyandıkları, Ehl-i Beyt için gözyaşlarının döküldüğü Muharrem ayı da Âl-i Abâ sevgisiyle kalplerin mayalandığı bir zaman dilimi olur. Böylece; Kur’ân ve Ehl-i Beyt emaneti, Alevî-Sünnî bütün mü’minleri birleştiren kutsal emanetler olarak mü’minlerin gönlünde hak ettiği yeri bulur. Sevgi olur, dostluk olur, barış olur. Hazreti Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât olur, selâm olur…
İlgili